top of page

Edebiyat Ne İşe Yarar?


“Okur tepkisinin koca ipliğini boydan boya kat eden tek bir lif yoktur.”[1]

Rita Felski tarafından yazılan Edebiyat Ne İşe Yarar? veya orijinal ismiyle Uses of Literature, 2008 yılında Oxford’da yayımlanmıştır. 2010 yılında İstanbul Metis Yayınları’ndan ilk baskısı çıkmıştır. Elimizdeki beşinci baskısı olmaktadır ve Kasım 2021 tarihlidir. Emine Ayhan tarafından dilimize kazandırılmıştır. Kitap dizin bölümüyle beraber 172 sayfadır.

Rita Felski, İngiliz Edebiyatı ve Karşılaştırmalı Edebiyat profesörüdür. Kendisinin edebiyat teorisi, feminist teori, eleştiri, kültür araştırmaları gibi alanlarda pek çok çalışması vardır. Son çalışmalarına bakıldığında edebiyatın toplumsal boyutlarını, eleştiri ve eleştiri-sonrası bağlamlarını incelediği görülmektedir. İnceleyeceğimiz bu kitapta Rita Felski, edebiyat okumanın çeşitli veçhelerini sunmaya çalışmış, okur ile edebiyat arasındaki etkileşimleri ele almış, edebiyatın işlevlerini sorgulamaya çalışmış, çeşitli anti-tezlere ürettiği tezleri kurmaca eserlerle beraber temellendirmiştir. Biz de yazarın bu temel görüşlerinden hareketle edebiyat ve okurlar arasındaki estetik bağlanma hususlarını inceleyeceğiz.

İnceleyeceğimiz eser, dört ana bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler okurların eserlerle etkileşim kurma biçimlerine göre isimlendirilmişlerdir. İlk bölüm “Tanıma” başlığını, ikinci bölüm “Büyülenme”, üçüncü bölüm “Bilgi” ve son olarak dördüncü bölüm “Şok” başlığını taşımaktadır.

İlk bölüm olan “Tanıma”da, insanın bir kitapta kendini bulması, okunan sayfalarda insanın kendi izlerini aramasından bahsedilir. Okur, gözlerini kendi iç dünyasına çevirmek yerine dışarı çevirir, mürekkep lekelerinin arasında kendisini farklı bir perspektifle görmeye başlar. “Okumak bütünüyle yalnız olmadığımı, benim gibi düşünen veya hisseden başkalarının da olduğunu doğrulayarak, başka hiçbir yerde bulunamayacak bir teselli ve dinginlik sunabilir.”[2] Estetik deneyim, kişinin kendisi gibi başkalarının da olduğunu doğrular ve bunun sonucunda kişi kendisini kabul görülmüş hisseder. Okumak, ötekiyle karşılaşmaya[3] benzetilir ve benlik için de “öteki” mefhumu bir koşul olarak görülür. Kurmaca, kişilerde kurmaca kişisiyle bir oluş, ortaklıklar arama ve kabulün tesiriyle bir bilişsel yeniden düzenlemenin olduğu deneyime denk gelir. Okurun, kurmaca eserlerdeki kurmaca karakterlere bağlılığına bakıldığında “gündelik varoluştan bir kaçışa veya kurtuluşa olanak sağlamalarından ötürü değer verilen idealleştirilmiş figürlere yapılan duygu yatırımı biçimi”[4] şeklinde olduğu görülmektedir. Yazar, tanımayı öz-yoğunlaşma ve öz-genişleme olarak ikiye ayırır. Öz-yoğunlaşma ânı gündelik hayata ait küçük ayrıntıların sahnelenmesiyle vukua çıkar. “Birçok şey anımsatan kokular ve sesler, tanıdık nesneler ve gündelik eşyalar, sıradan rutinler, konuşma ve zaman geçirme tarzlar…”[5] Öz-genişleme olarak ifade edilende ise tanıma, uzak olanda veya yabancı görünen şeyde kişinin kendisinden bir şeyleri görmeye başlamasıyla ilgilidir. Yazar, tanımanın benlik olan ve benlik olmayanı, âşina olunan ve âşina olunmayanı da devreye soktuğunu savunmaktadır. Tanımada bir çift-anlamlılık olduğunu ileri sürer ve kendini algılamanın ötekiyle gerçekleştiği, ötekiliğin de benlik tarafından algılanışıyla ilişkisine dayandığını belirtir.

“Büyülenme” bölümünde modernliğin tarihinin önemli bir bölümü süresince romanın, okurlar üzerinde büyü etkisi yaratması bakımından en çok suçlanan tür olduğundan bahsedilir. “Bilhassa modernizm edebiyatın düzmece statüsü ve akıl çelip aldatma gücü konusunda çok sayıda yoruma önayak olmuş, bir büyü bozumu sanatı olduğunu ilan etmiştir.”[6] Büyülenme, bir estetik nesnesine yoğun bir bağlanma ve mutlak biçimde kapılma hâliyle kendini göstermektedir. O estetik nesnesinden uzaklaştığımızda, o kitabı kapatıp gündelik dünyaya geçiş yapıldığında yeniden alışma hâli, anlık üzüntü ve sarsıntı yaşanmaktadır. Edebî metin ve benlik arasında keskin bir çizgi yoktur, iç içe geçiş görülmektedir. Büyülenme, kendini unutma hâli sunar. “Kendinizi etrafınızdakilerden, geçmişinizden ve gündelik hayatınızdan habersiz hissedersiniz; sadece şimdi’de ve bir metnin esrarlı mevcudiyetinde yaşıyorsunuzdur.”[7] Sanat eserindeki büyünün buyruğu altına girilmiş olunsa bile okuyucu içine çekildiği şeyin hayali olduğunun da farkındadır. Bu bağlamda sanatı iki yönlü bir bilinç şeklinde deneyimleriz.[8] Fakat bu farkındalık esere katılımın yoğunluğunu azaltmaz. “Büyülenme önemlidir, zira insanların sanat eserlerine yönelmesinin bir nedeni de kendilerinin dışına çıkma, farklı bir bilinç durumu içine girme ihtiyacıdır.”[9]



“Bilgi” bölümünde edebiyat eserindeki bilgi, mimesis kavramıyla beraber ele alınır. Okuma edimiyle toplumsal bir bilgi edinilebilmesi için önce metnin dikkat çekici olması ve hoşa gitmesi gereklidir. Mimesis, okurları cezbedip bağlayacak araçları esere işler. Fakat buradaki mimesis, salt gerçekliği yansıtmak olarak ele alınmamıştır. Yorum süreci şeklinde düşünülmesi gereken kurma edimi olarak ifade edilmiştir. İnsanı okumaya yönlendiren gündelik hayata, toplumsal hayata ilişkin derin bir algı kazanma umudu olmaktadır. Edebiyatın dünyevi bilgiyle ilişkisi bu bağlamda, şeylerin nasıl olduğuna dair algıyı geliştirme, genişletme ve düzenleme gücüdür.

Eserin son bölümü olan “Şok”un korku duygusuna dayandığı ve tiksinti, iğrenme gibi çağrışımları da beraberinde barındırdığından bahsedilir. Şok, büyülenmeyle ilişkilendirilen mutluluk verme ve duyusal hazzın antitezi olarak karşımıza çıkar. Şok, geçici olarak zihni devre dışı bırakır ve yarattığı etkiler bazen âni etkilerle olabilir bazen de ruhta bir süre daha hissedilmeye devam edebilir. Şokun tüm bu olumsuz tepkilerine rağmen okurlardaki bu tür duyguları yaşama konusunda isteklilik görülmesi paradoksal çekiciliğinin kanıtı olmaktadır.

Eserin dili ve üslûbuna baktığımızda eleştiri türünde yazıldığından dolayı, “Tanıma yorumun vazgeçilmez bir uğrağı olmakla birlikte, farklı estetik, kişisel ve sosyopolitik üsluplarla gerçekleştirilir.”[10] cümlesindeki gibi sade, akıcı, bilgilendirici bir dile ve üsluba sahip olduğu görülür.

Eser, okurun edebiyat karşısındaki konumunu, toplumun edebiyata yaklaşımını sınıflandırmaya çalışmıştır. Pek çok eleştirmen okuma biçimlerinin kaba sığmayan varlığını, tek bir teorik çerçevede ele almak ve sıkıştırmak suretiyle ele almaktadırlar. Bu durum sayısız okuma biçimlerine karşı yapılan bir şiddet niteliğindedir. Estetik deneyimin veçhelerinin birbirleriyle bağımlı ve ortak noktaları bulunuyor olsa da farklı kategorilere ayrılarak incelenmesi her bir deneyime özel yüksek bir kavrayışı mümkün kılmaktadır. Bu yüzden eser, aslında bildiğimizi sandığımız ve inandığımız şeylere yeni bir gözle bakmamızı sağlamaktadır.


Yararlanılan Kaynaklar

Felski R. (2021) Edebiyat Ne İşe Yarar? İstanbul: Metis Yayınları

[1]Rita Felski, Edebiyat Ne İşe Yarar?, Metis Yayınları, İstanbul 2021, s. 166. [2]Rita Felski, a.g.e., s. 48. [3]Rita Felski, a.g.e., s. 47. [4]Rita Felski, a.g.e., s. 50. [5]Rita Felski, a.g.e., s. 55. [6]Rita Felski, a.g.e., s. 70. [7]Rita Felski, a.g.e., s. 72-73. [8]Rita Felski, a.g.e., s. 95. [9]Rita Felski, a.g.e., s. 97. [10]Rita Felski, a.g.e., s. 164.

Comments


bottom of page