Hasan Yaykın ile derin konulara daldığımız, şiirin kalbine indiğimiz, doğum sancılarının vaveylalarını işittiğimiz bir röportaj ile birlikteyiz.
"Mürekkebimden akan hissiyat: Ölüm ve Aşk …"
diyen bir şairin mürekkebi bu sefer şiir aşıkları ve taze kalemler için aktı.
Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1989 Kütahya doğumluyum. Üç çocuklu bir ailenin en büyüğüyüm. Dumlupınar Üniversitesi, Maden Mühendisliği mezunuyum ve şu an mesleğime devam ediyorum. 2008 yılından itibaren çeşitli platformlarda yazılarımı yayımlamaya başladım. 2014 yılından bu yana kolektif kitaplarda yazmaya başladım. 2016 yılında ise ilk göz ağrım olan Aurora’yı okuyucu ile buluşturduk. Mümkün olduğunca yazma derdi ile dertlenmeye devam ediyoruz.
“Hep bir yeteneğim vardı” mı? Yoksa yeteneğinizin bir doğum sancısı var mı?
Esasında hep bir yeteneğim vardı diyemem ama yazmaya başlamam farklı oldu diyebilirim. Lise yıllarında kompozisyon dersinde başarısız olan arkadaşlarıma sınavlarda yardımcı olurdum. Evet, kopya verirdim. Bir zaman sonra sınav süresinde üç kâğıt doldurmaya başladım. Yeteneğim olup olmadığı konusunda hala kânî değildim. Lâkin ilk üniversite deneyimim olan Erciyes Üniversitesi’nde gurbetin etkisi ile şiirler karalamaya başladım. Sonra bir arkadaşım üniversitede çıkacak olan bir derginin ilk sayısı için şiir vermemi söyledi ve Rüzgâr dergisi için Baba Ölünce şiirini verdim. Dönüm noktam o oldu diyebilirim.
Edebiyat dünyasına kazandırdığınız eserlerinizden ve doğuş hikâyelerinden bahseder misiniz?
Eserleriniz çoğul olarak şu an kabul edemeyeceğim bir çoğunluk.
Dergilerde ve kolektif kitaplarda yazılarım var, evet ama şahsi olarak çıkardığım tek kitap şu anda: Aurora. Altı yıllık bir birikmişliğin tezahürü diyebiliriz. Çevremdeki insanların kitap çıkarmam için ısrarları ve 40’lar Kulübü ile tanışmam doğumu tetikledi diyebiliriz. 40’lar Kulübü her kitabında 40 yazara yer veren ve temelde konu seçiminden sonra bünyesinde veya yeni yazarlara açık olan proje bazlı kitaplar çıkaran bir oluşumdu. Burada dokuz projeye dahil olduktan sonra şahsi kitaplara
yönelmek için görüşmelere başlandığında konunun içinde olan yazarlardan biriydim. GNK yani Gayri Nizami Kitap kurulduğunda yayımlanan ilk üç kitaptan biri Aurora oldu.
Mürekkebinizden akan hissiyat nedir?
Ölüm ve aşk.
Beni en çok etkileyen iki duygudur. İnsanı sarhoş eden ya da yerle bir eden başka hissiyat bulmanız zor. Karşıdaki insana duygunun yüzde kaçını aktarabilirsem o kadar iyi olduğumu düşünebilirim. Aurora için de geri dönüşler genellikle gerçekten böyle bir aşk olup olmadığı sorusu oluyor. Demek ki aktarabilmişim diyorum.
İlham kaynağınız/kaynaklarınız ruh halinize göre mi şekillenir, yoksa ruh haliniz ilham kaynağınıza mı etki eder?
İlham ya da esin her an gelebilir. Bu sebeple yanımda genelde küçük not defteri taşırım. Notlarımı alıp o anda gelen ilhamı taze tutmaya çalışırım. İlhamın şeklini veren esas etmen ruh hali diyebilirim. İlham pasta ise ruh hali fırındır. Pastanın kıvamını bulması ya da yanması fırından kaynaklanır. Bizde de ruh hali ve yazdığımız yazının aktarması gereken duygu uyumlu olmalıdır. Aksi takdirde okuyucuyu en derininden yakalayamayız. Goethe, Shakespeare, Tolstoy okuduğunuzda ruh halinin etkisini net görürsünüz. Yaşadıkları duygular ile kıvranmalarını satır arasında hissedersiniz. Sonuç olarak evet, ruh halime göre eserlerime şekil verdiğim doğrudur.
Aynı maddiyat/maneviyattan farklı hisler hissedilir mi yoksa bir his maddiyat/maneviyatı şairi mühürler mi?
Bir önceki soru burada da geçerlidir. Ruh hali önemli bir etkendir. Âşık ve sevdiği ile beraber mutlu biri ile âşık ve hala seven ama kavuşma bahtiyarlığı olmayan birinin duyguları elbette aynı olamaz. Biri mutluluktan havalara uçarken diğeri acısı ile kıvranmaya mahkûmdur. Umarım yeterli bir cevap olmuştur.
Şairlik meslek mi? Yetenek mi?
Kesinlikle yetenek. Meslek olarak şairlik yapan insan aç kalır.
Herkes şair olabilir mi? Her yazan şair midir? Yazmak ve şair olmak arasında bir fark var mıdır? Varsa nedir?
Herkes şair olur mu bilmem ama herkesin büyük çoğunluğu mutlaka hayatının herhangi bir döneminde birkaç şiir karalamıştır. Kur yapmak için yahut düşünce desteklemek amacıyla illaki o kalemi tutmuştur. Her yazan şairdir diyemeyiz. Şairliğin hassasiyetini kaldırmak farklı yükler barındırır. Bülent Akyürek abi ile fuarlardan birinde sohbetimiz oldu. Ömrü uzun olsun. Kitabımı takdim ettiğimde; “Azizim şairliği tartmak bizim işimiz değil, düzyazı olsa yorum getirirdik.” demişti. Şiir, duygunun en net vücut bulmuş halidir diyebiliriz. Yazıdan şiiri ayıran vurucu özelliği bu olsa gerek. Yeri geldiğinde iki satırda meramını anlatma sanatıdır şiir. Üstad Necip Fazıl’ın ya da Özdemir Asaf’ın bir vakit sonra uzun şiirleri terk ettiği malumdur.
Neden şiir?
Şimdiki aklım olsa şiir ile piyasaya adım atar mıydım? Zannetmiyorum. Şu an alıcısı çok az sayıda şiirin. Gençler rap müzik dinliyor ama onun alt yapısında bulunan şiiri görmüyor. Ama duygularını ifade etmenin başka kısa yolu da mevcut değil. Bu zamanlama hatasıdır diyebiliriz. Konuşmanın yerine duygularını aktarmanın önemli olduğunu düşünenlerdenim. Zaten zamanımızda kimse kimseyi dinlemiyor. İnsanlar birbiri ile dertleşmeye dahi fırsatları yokmuşçasına yaşıyor. Hâlbuki zaman ilerledikçe birbirimize daha çok vakit bulmamız gerekli. Yapay zekâ, otonom sistemler, robot işçiler çoğaldıkça insanların kendilerine ayırabilecekleri zamanın doğru orantıda artması gerekli iken tam tersi yaşanıyor. Bu sebeple şiir, bana eski zaman tadı veren kadim bir enstrüman. Belki birkaç kitap sonra tekrar bir şiir kitabı olabilir.
İlhamlarınızın doğum sebebinin sadece öfke/aşka bağlı olduğunu düşünenlerden misiniz?
Hayır. İlhamlarımın doğum kaynağı bir dert ile dertlenme üzerine kurulu. Toplumsal ortak dertlerimiz ve şahsi tekil dertlerimiz var. Dert sahibi olan insan ya okur ya yazar. Hayata yön vermeyi öğrenmek ve aktarmak gerekir. Yazmak en büyük öğrenme ve aktarma biçimidir.
İlham anlık bir duygu mu? Bir yaşanmışlığa/yaşanamamışlığa bağlı mı?
İlham anlık gelebilir ama olgunlaşmasını sağlamak zaman alır. Eski yazarlar/şairler kadar beklemiyoruz, malum tüketim çağındayız. Fakat illaki oturması için zaman vermeye mecburuz. Karalama dediğimiz çizginin ötesine geçmemiz lazım. Wattpad zamanına da denk gelmedik, üzerinde sayısız editör kafa patlatsın da eser çıksın.
Yaşanmış duyguları kolay aktarabiliyoruz ama eser sahibi olmanın basamak atlama boyutu; başka yaşanmamış ve hiç tecrübe edemeyeceğimiz duyguları da yansıtabilmek. Farklı yerlerde, farklı zamanlarda, farklı insanlar olabilmek kalitesini belirliyor bu işin.
Yola yeni çıkmış taze kalemlere tavsiyeniz nelerdir?
Gençliğin tadını çıkarmalarını ve gençlikte yaşanması gereken doludizgin hayatı sonuna kadar tecrübe etmelerini tavsiye ediyorum çünkü en büyük kazanımlarını bu çağlarda yaşadıkları şekillendirecek ve hayat görüşlerini oluştururken bol bol okumalarını tavsiye ederim. Kitaplık olmayan bir evde doğdum, büyüdüm. Bunun acısını bilen biri olarak zamanın kolaylıklarını kullanmalarını dilerim.
Karavan ailesine yayın ömrünün uzun olması temennimle… Geçirdiğim keyifli zaman için teşekkür ederim.
Bize ve okuyucularımıza sohbet kapılarınızı açtığınız, yürüdüğünüz şiir sokaklarını gezdirdiğiniz için çok teşekkür ederiz.
Rapporteur: Reyhan Ekmekçioğlu
Comments